Türklerin İslamlaşması

Gök Tantıya inanan Türkler Müslüman Araplar’ın Orta Asya’ya ulaşması ile binlerce yıllık inançlarını değiştirmek zorunda kalırlar. Türkler’le Araplar’ın ilk karşılaşmaları Kafkasya üzerinden Hazar Türkleri, Horasan üzerinden de Göktürkler’le olmuştur. Türklerin İslâmlaşması 300-350 yıl kadar sürmüştür. Oğuzlar iki asırda, Kıpçak Türkleri de 14. yy başlarında İslâmlaşmışlardır. Türkler Müslümanlığa eski Tek Tanrıya olan inançlarını da taşıdılar. Arap kültüürü ile harmanlanmış İslâm’ı aynen benimseme yerine kendi inançlarıyla harman edip Kuran ın ruhuna uygun  yeni bir sentez oluşturdular. Bu sentez, İslâm’ın Orta Asyalılaşması olan ve başında Hoca Ahmet Yesevî’nin bulunduğu İslâm’ın sufî yorumudur. Sufîlik, yâni Tasavvuf, İslâmiyet’in siyasal mücadelelere, hırs ve menfaate âlet edilmesine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Türkler arasında İslâmiyeti, Arapların kendi kültürlerini ön plana çıkartan Arapların kendi kültürlerini kattıkları inanış şeklini benimsememişlerdir. Dinin şer’î kurallarını önemsemeyen, dini sufîce yorumlayan, halkın benimseyeceği biçimde ifâde eden ve halkın eski inançları ile yeni dini kaynaştıran “sufîler” yaymıştır.9. ve 10. y.y. da Türkistan’ı adım adım arşınlayan dedeler, babalar, atalar; tıpkı şaman dedeler gibi menkıbeler, nasihatler anlatan, halk üzerinde sevgi ve saygıdan kaynaklanan nüfuzları olan kimselerdi. Daha sonra bu dedeler, babalar göçlerin başında, uzun süren yolculuklar sonunda Anadolu’ya ulaştılar. Bunlar Anadolu’da, dede, baba, abdal ve gazi gibi ad ve unvanlarla Orta Asya’daki misyonlarını sürdürmek için dergahlar açtılar. Hak yolunu gösterdiler. Mevlana’lar, Hacı Mansurlar, Hacı Bektaş Veli’ler, Ahi Evran Veli’ler, Abdal Musa’lar, Sarı Saltık’lar, Taptuk Emre’ler, Yunus Emre’ler bu coşkun ırmağın Anadolu ve Rumelindeki ’daki kollarıdır.

Türklerin İslamiyeti kabülünden bu yana on asır geçmiş olmasına rağmen, bugün günlük hayatımızdaki birçok kültürel öğe İslam’dan önceki Tek Tanrı inancının kültürün izlerini taşımaktadır. Şimdi bunlardan bazılarını ele alalım.

 AY ; Yakut Türkleri ay tutulmasını ayın küçülmesi olarak yorumlamakta, bu küçülmenin ayın kurtlar ve ayılar tarafın-dan yenmesinden kaynaklandığını düşünmektedirler. Altaylılar ise ay tutulmasının “Yelbegen” isimli yedi ye gürültü yapılmaktadır. Bu inanışın sonucu olarak bugün de Anadolu’da ay tutulması devamı başlı bir canavarın ayı yemesi sonucu oluştuğuna inanmaktadırlar. Tüm Orta Asya’da bu yaratıkları korkutup kaçırmak ve ayı kurtarmak için de havaya taş atılmakta sırasında havaya silâh sıkılır, Teneke Çalınır ve gürültü yapılır Anadolu’da yeni ayın görümesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türkler’in eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır.

 MUM; Câmİ- avlularındamumyakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Türklerin Bir tek Gök Tanrıya olan inanışlarının yansımasıdır.  döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

 MÜZİK / Şaman (Din Bilğini); Ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an  ayetleri ve dışındaki dini eserlerin müzikle Türkçe  okunması Arap kültürün de günah sayılır. Gök Tanrıya saygı  olarak  geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlahiler sadece Türk kültürün de vardır Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.

40 SAYISI ; Gök Tanrı  inanışına göre ruh fiziki bedeni 40 gün sonra terk etmek­tedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. Anadoluda bu gün bile cenazenin defninden sonra 40 gün beklenir 40’ı çıkınca mevlüt okutulur helvalar yapılır duvalar edilir. Lohsa Anne ve yeni doğmuş bebekler 40 ı çıkmadan Evden dışarıya çıkartılmazlar.Büyük temizliklerden sonra temizlik anlatılırken evi 40 ladım tabiri kullanılır.

MEZAR TAŞI; Arap İslamın Aarap  kültürü inancında olmayan Din ayini sırasında Din bilginleri (Ulular) yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar’ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da  yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır Kuran daki Ahiret tanımı. . Kuş biçiminde düşünülen Ululara bu ruhlar Uluların  gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler haline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır. Gük Türkçe’de ve Uygurcada “ruh” için can anlamına gelen “tın” sözcüğü kullanılıyordu. Bu aynı zamanda “soluk” demekti. Ölüm, soluğun kesilmesi, ruhun bedenden ayrılıp uçması biçiminde düşünülüyordu. Bu yüzden de bazen “öldü” yerine “uçtu” denilmektedir. Ruhları öbür dünyaya göç eden ataların, orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları gertiğine inanılırdı. Bu nedenle Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir. Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadeceOrta Asya ve  Anadolu’da görülmektedir. Türk inanç geleneğinin devamı olarak Anadolu’da mezarlara ölenlerin sevdiği eşyalar bile konmaktadır. Gelin ve genç kızların mezarları tel ve duvaklarla süslenmektedir.

KURBAN ; Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başı boş salıverilen hayvanlardır. Bu tür kurbanlara eski Türkler “ıduk” demişlerdir. Bunun kelime karşılığı “salıverilmiş”, “gönderilmiş” demektir. Terim olarak “tanrıya gönderilmiş, tanrıya bağışlanmış hayvan” anlamını taşır. Anadolu’da da ağaçlara çaput bağlama kafesteki kuşların salıverilmesi hâlen sürdürülen gelenekler arasındadır. Kurban daha sonraları Hz İbrahime bağlanır ki Kuran ile alakası yoktur. Tevratın emridir. Aslında Kuran ile alakası olmayan bir çok  inanış şekli vardırki sadevce Arap  kültürüdür. Tesettür  aslen İncil ve Tevrat ta yer almıştşr. Kuran tesettürden bahis etmez. kadınların ziynet yerlerini kapatmlarını ister. Sünnet ile ilgili bir ayet yoktur. Peygamber efendimizin Sünnetli olması Tevratın emridir erkek çocukları 7 günlük ken sünnet edilmeli diye bir ayet vardır.  Oruç tutulmaz oruca girilir. Muharrem orucu Farz dır Ramazan orucu  sadece 1-3-5 gün olarak  tavsiye edilmiştir ve Farz değildir. Kuran  Mülkün zekatı der  Tevrat Kazancın ne yazık ki ülkemde kendilerini Müslüman olarak tanımlıyanlar Tevratın Kazancın zekatını uygularlar. Muaviyenin Karma islam inancı revaştadır. Kuran Rahim ve Rahman der  Kadına zulm eder  Kadının yaradan ve bağışlayan olduğunu düşünmezler. Anadır   yaradan  Bağışlayan da Anadır.  Biz Türkler  Ana erkil yaşarız  kadın bizlerde ilk sırada gelir.  Kadın eşini seçer.  Kadın yuvasını kurar  yaratır.  Yani Cennet bile onların ayaklarının altındadır.

ÖLÜM;   köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır. Köpekler duyular dışı algılamalarıyla nasıl ki depremleri önceden haber veriyorlarsa bir evden ölü çıkacağını da önceden hissedebilmekte ve uluyarak duyurabilmektedirler. Tük inanç dünyasında ölüme inanılmadığı için Anadolu’da çoğunlukla “öldü” kelimesi kullanılmaz. Ruhun ölmediğini vurgulamak için, “Göçtü”, “Dünya değiştirdi”, “Hakk’a yürüdü” gibi anlatımlar kullanılır. Bu günlük Bu kadar  diyelim  Kelimeyi Tevhit ile kalıp  Kelimeyi Şahaddet’ den sakınalım kendimizi  Görmeden, İşitmeden Şahitlik etmek  hak katında en büyük günahtır dostlar.

Mehmet Tevfik Özkartal

04.12.2010 Gazete Bayern

 

Fikrinizi yazin